3 Haziran 2014 Salı

12 MART MUHTIRASI 12 Eylül'lere ve 28 Şubat'lara zemin hazırladığı yorumları yapılan müdahaleyle ilgili tartışmalar hala sürüyor...

 12 MART MUHTIRASI
12 Eylül'lere ve 28 Şubat'lara zemin hazırladığı yorumları yapılan müdahaleyle ilgili tartışmalar hala sürüyor.
 TRT-RADYO Yayına Giriş: 12.03.2009 22:44:33
Güncelleme: 12.03.2009 23:14:17
12 Mart Muhtırası ve Hasan Korkmazcan...
Türk siyasi tarihinin en çalkantılı dönemlerinden biri olan "12 Mart Muhtırası"nın 38. yıldönümü de geride kaldı. 38 yıl önce demokratik düzeni kesintiye uğratan, 12 Eylül'lere ve 28 Şubat'lara zemin hazırladığı yorumları yapılan müdahaleyle ilgili tartışmalar hala sürüyor.
Önce "genç subayların" önderliğinde bir askeri darbe ile Milli Demokratik Devrim gerçekleştirilecek sonra da şiddete başvurmadan işçi sınıfının hakimiyeti kurulacaktı.
Bazı gazetecilerin başını çektiği bir grup orduyu tahrik ederek Baasçı bir yönetim kurma peşindeydi. Milli Demokratik Devrimciler, Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanmışlardı.
Ancak ordunun tamamı müdahale yanlısı değildi. Ama, ok yaydan çıkmıştı. Cunta, tam teşebbüse geçeceği anda, aralarına sızan istihbaratçı Mahir Kaynak tarafından 9 Mart 1971'de deşifre edildi. Orgeneral rütbesinden daha kıdemsiz cuntacı bütün subaylar re'sen emekliye sevkedildi.
Prof. Dr. Mahir Kaynak, bu süreçle ilgili şunları söyledi:
"Ben istihbarat teşkilatında çalışırken bir darbe teşebbüsü olduğunu öğrendim. Cemal Madanoğlu'nun bir yakını beni Madanoğlu'yla tanıştırdı. Cemal Madanoğlu mevcut iktidarın devrilmesi gerektiğini söyledi. Ben de kabul ettim. Yani bir istihbaratçı olarak kabul ettim. Teşkilat o günden itibaren bütün faaliyetlerini izledi. Bu bir darbe girişiminin önlenmesi gibi algılanabilir. '9 Martçılar' başarısız oldu denebilir. Halbuki bu sadece bir görüntüden ibarettir. 12 Mart'tan sonra kurulan hükümet, iktidar, '9 Martçılar'la bunları önleyen '12 Martçılar'ın ortak bir operasyonuydu."
Ertesi gün Ankara'da "Genişletilmiş Komite Konseyi" adı altında bütün orgeneral ve korgeneraller toplantıya çağrıldı. O toplantıda hükümete muhtıra verilmesi kararı alındı. Muhtıra, 12 Mart saat 13:00'de TRT radyolarından okunarak ilan edildi.
Radyodan şu sözler okundu:
"... Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu, Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize..."
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin etrafı tanklarla sarılmıştı. Meclis koridorlarında üst rütbeli subaylar dolaşıyordu. Muhtıra, TBMM genel Kurulu'nda sadece Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık'ın sunuşlarının okunabildiği başkanlık kürsüsünde de okundu.
BAŞKA SES ÇIKMADI!...
Bu duruma milletvekili Hasan Korkmazcan ve bir iki parlamenter dışında kimse ses çıkaramadı. 
Hasan Korkmazcan, o gün Meclis'te yaşananlarla ilgili şunları ifade ediyor:
"Meclis Başkanvekili oturumu açtıktan sonra. (Bir muhtıra var okutacağım) dedi. Onun üzerine ben ön sıradan ayağa kalktım. (Bu muhtıraya Meclis muhatap değildir. Bunu okutamazsınız) dedim."
Demokrasi sınavında Türkiye ikinci kez sınıfta kalıyordu.
Dönemin Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı, bir sohbet esnasında 12 Mart Muhtırası'nın altına imzasını atan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler'e; "Eğer Meclis muhtırayı reddetse ne yapardınız?" diye sorduğunda aldığı cevap son derece anlamlı olacaktı; "Eğer Meclis'te öyle bir karar ortaya konmuş olsaydı gider istifamızı sunardık."
12 Mart Muhtırası'nın verildiği gün Hükümet istifa etti. 1969'da Adalet Partisi'nin tek başına iktidara gelmesinin ardından başlayan şiddet olayları ise artık sokak hareketlerine dönüşmüştü.
İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom'un Mahir Çayan ve arkadaşlarınca kaçırılması ve bir takım anarşik olaylar bahane edilerek, 12 Mart ertesinde "Balyoz Harekatı" adı altında İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 6 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildi. Türkiye İşçi Partisi ve DİSK kapatıldı. Müdahale sonrasında Parlamento feshedilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı ama şartlar çok değişmişti. Tarafsız bir başbakan aranıyordu. CHP'den istifa eden Kocaeli milletvekili Nihat Erim'in başkanlığında teknokrat ağırlıklı ve partiler üstü bir reform hükümeti kuruldu.
Bülent Ecevit, partisinin Nihat Erim Hükümeti'ne üye vermesine tepki olarak CHP Genel Sekreterliği görevinden istifa etti. 26 Mart 1971'de kurulan Nihat Erim Hükümeti ile ara rejim dönemi açılmış oldu. Erim'in kurduğu iki ayrı hükümetin ömrü 11 ay oldu. Arkasından Ferit Melen ve Naim Talu Hükümetleri de beklenen başarıyı elde edemedi.
12 Mart'tan sonra hiçbir parti tek başına çoğunluk sağlayamadı. Türkiye 1970'lerde siyasi istikrarsızlık sürecine girdi. Muhtıranın asıl sebebi radikal solun yükselişi olarak gösteriliyordu. Peki madalyonun arka yüzü öyle miydi?
Prof. Dr. İhsan Dağı, bu soruya şu yanıtı veriyor:
"12 Mart Muhtırası aslında 27 Mayıs'ta bitiremedikleri Demokrat Parti geleneğini bitirme operasyonudur. Bu önemli ölçü de amacına ulaşmıştır. Ordu içindeki cuntacı yapılanmanın devam ettiğini 12 Mart ile biz net olarak görmüş olduk." Bir çok antidemokratik uygulamaya zemin hazırlayan Muhtıra, 12 Eylül ve 28 Şubat'ları doğurdu. Ancak, her seferinde de, demokrasiye yeniden dönüldüğünde halktan tasvip görmediği ortaya çıktı. Millet, darbelere sahip çıkanları oylarıyla hep cezalandırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder