21 Kasım 2014 Cuma

Ali Naili Erdem: Ne Mustafa Kemal ATATÜRK'süz; Ve ne de İslam’sız bir Türkiye düşünemem...

Ali Naili Erdem: Ne Mustafa Kemal ATATÜRK'süz; Ve ne de İslam’sız bir Türkiye düşünemem...
Türk Parlâmenterler Birliği Onursal Başkanı, eski TBMM Başkan Vekili ve 4 dönem Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan önderliğinde, Ankara merkezli olarak faaliyet gösteren “Demokratik Değerler Hareketi”nin düzenlediği toplantıda konuşan sabık Milli Eğitim Bakanı ve halihazır Demokratlar Kulübü Başkanı Ali Naili Erdem; “Hukuk ve Demokrasi canının istediği zaman inilecek, canının istediği zaman binilecek bir tramvay değildir. Demokrasi bir başkasına ihtiyaç duyulmak suretiyle başlar. Ben bana yeterim egosu, bencillik, kişisel hırs ve ihtiras demokraside yoktur. Demokrasi sen varsan ben varım anlayışı ile başlar ” dedi.
Ali Naili Erdem (devamla) şunları söyledi:
“Ben 1947’de Ankara Cebeci ocağını kuran üniversite talebesiyim. O tarihten bu yana da Türk siyasi hayatında onurlu, sorumlu, ilkeli, dürüst ve namuslu kalarak Atatürk çizgisinde yürümüş bir insanım. 17 Temmuz 1920 ilk maarif şurası toplanır. Toplantıda hanımefendiler 3. sıradadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk devrin Milli Eğitim Bakanına neden hanımefendiler 3. sıradadır diye sorar ve o hanımefendiler birinci sırada yerlerini alırlar. Gazi o günkü konuşmayı yapar, “Yeni yetişecek nesil fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olacaktır.” Peki ne oldu bu nesiller? Türkiye’de çare arıyor herkes. Türkiye’de çare Atatürkçü olarak kalabilmektir. Ben içinizde en yaşlı olan adamım, hiçbiriniz benden yaşlı değil, ben 89’u bitirdim. 20 sene parlamentoda kaldım, 5 dönem bakanlık yaptım. Türkiye bizim sevdamızdır. Ne Mustafa kemalsiz, ne de İslamsız bir Türkiye düşünemem. Gazi bana ne kadar yakın ise İslam da bana o kadar yakın ve Gazi’den yola çıkarak İslam’a dil uzatanlara ve Kur’an’dan yola çıkarak Atatürk’e dil uzatanlarla beraber olamam. Gazi Mustafa kemal Cumhuriyet dedi.
Parlamentoda adamlar gördüm, mangal gibi yürekleri vardı ama beyinleri yoktu. Deryalar gibi akıllı olanlar vardı ama yürekleri çorak araziler gibiydi. Demokrasiyi yaşatmak mı istiyorsunuz; hem cesur hem akıllı adamlara ihtiyacınız var. Şu an itibarı ile size anlatmaya çalıştığım demokrasi sayısal bir kavram değildir. Demokrasi hukuksal ve ahlaksal bir kavramdır. Eğer orada hukuk yok ise, hukuka budalaların uydurması gözü ile bakılıyor ise,  ahlak benim kasamdır tabiri ile yaklaşılıyorsa, orda demokrasi yoktur. O demokrasinin içerisinde sorumluluk olacaktır, insan sevgisi olacaktır. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir. Demokrasi canının istediği zaman inilecek, canının istediği zaman binilecek tramvay değildir. Demokrasi bir başkasına ihtiyaç duyulmak ile başlar. Ben bana yeterim egosu demokraside yoktur. Demokrasi sen varsan ben varım anlayışı ile başlar.
1215 Magna Carta İngiltere, 1789 Fransız İhtilali, 1757 Amerika İstiklal Beyannamesi, Fransa’nın dünyaya hediye ettiği 3 önemli hazine vardır; özgürlük, eşitlik, adalet. Bunları arayın da bulun Türkiye’de bakalım. Eğer bir yerde insanlar fikirlerini söyleyemiyorlar ise, sizler bir mezarlıkta yaşıyorsunuz demektir.
ATATÜRK ve Ziya KÖKALP
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, fikir babam dediği Ziya Gökalp’e soruyor;  ‘Nasıl bir Türkiye?’.  Ziya Gökalp’in yazdığı formül şudur;  ‘Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, batı medeniyetindenim. Formül budur.
Peki, nedir burada anlatılmak istenen şey; sırtınızı batıya dönerek yaşamaya kalkarsanız, çağdaş devlet olamazsınız. Meclis kürsüsünde Gazi şunu haykırır; ‘Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.’. Türklük bir ırk meselesi değildir. Bir kültür meselesidir. Merhaba diyebilmek, sabahleyin simitçinin sesini duyabilmek, kapıdan geçen arkadaşınıza seslenebilmek, burası Muş’tur yolu yokuştur türküsünü dinleyebilmek,  Zeki Müren’den bir parçada birlikte ağlayabilmek Türklüktür.
Bunları bir araya getirebilecek bir anlayışa Türkiye’de ihtiyaç vardır. Ne oldu, neden bozuldu?. İslam’da en büyük rütbe fikirdir. Ama bankalar mâbed olalı, bizim insanımız paraya teslim oldu ve paranın açmadığı kapı kalmadı. Bir büyük talihsizliği yaşıyor Türkiye, para mı Türkiye mi sorusuna para diyor, para mı vatan mı sorusuna para diyor, para mı namus mu sorusuna para diyor, böyle bir noktaya getirdiler Türkiye’yi. Böylesine bir Türkiye’de demokrasiyi ayakta tutmaya mecburuz.    
Demokrasinin bittiği gün bizde biteriz. 
Tek kapı, gireceğiniz kapı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde var olabilmektir. Sevgili Hasan onu yapmaya çalışıyor. 40 haramiler var onları ürkütmeden oraya girebilmek büyük bir mesele. Türkiye 1739 sayılı Temel Eğitim Kanununu çıkardığım zaman, bir şeyi anlatmaya çalıştım. Batı dünyasında konuşmadığımız lider kalmadı. Bunları size şunun için söyledim; her millet kendi kültürü ile yaşar. Eğer siz kendi okullarınızda, kendi insanınızı yetiştirmezseniz başka birinin devleti olursunuz.
Fransız okullarında Japon gibi düşünen birisi yetişmez. Alman okullarında da Japon gibi düşünen yetişmez. Her millet kendi insanını yetiştirir. Hiç kimse beni yanlış anlamasın, darbeler Türkiye’yi altüst etmiştir. Ben her darbede içeriye giren arkadaşlardan birisiyim. Her darbe sonrasında birçok insan alkışlandı. Zincirbozan’da sevgili Deniz Baykal ‘Eğer 27 Mayıs tarihinde Ali Naili Erdem’in kapısının önünde bir hafta davul zurna zeybek oynatmasaydınız biz bugünlere gelmezdik.’ dedi. Çünkü birinin felaketini beklersen o felaket sana çark eder.  Öyle ise yapılacak şey, demokrasiyi ayakta tutmanın yolu, sivil ruhu egemen kılmak. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyorlar, öyle mi? Ben bunu bir keresinde söyledim, karşımda Bayındırlık Bakanı vardı o tarihte ‘Hâkimiyet Allah’ındır’ dedi. Evet, Kur’an’da öyle olduğunu ben de biliyorum ama sana siyasi iktidar kimde olacak onu anlatmaya çalışıyorum dedim.  Şahısta mı olsun, ailede mi olsun, sınıfta mı olsun, milletin kendinde mi olsun, deyince; ‘Millet senin kafanda teşekkül etmiş bir evhamdan ibarettir .’dedi. ‘Peki, ne var, cemaat var, tarikat var.’ dedi.
Sevgili güzel insanlar millet kavramını yok etme noktasına sürat ile gitmekteyiz. Osmanlı’da millet yoktu. Beni lütfen yanlış anlamayın, millet kavgasını Gazi Mustafa Kemal başlattı ve bize millet olma vasfını vermeye çalıştı. Aziz ve necip Türk Milleti bunu söylüyordu.
Bir şeyin daha altını çizelim, büyük tarihçilerden biri; Osmanlı çöküyordu diyor, Tanzimat’ın aydınları da Osmanlı’nın çöküşünü seyrediyordu. Şimdi de Türkiye’de aydınlar aynı şeyi yapıyor. Millet feleğinin kaderini aziz hanımefendiler beyefendiler aydınlar çizer.
Bugün aydınlar suskun, konuşmuyorlar.
Burada yaptığımız konuşmaların bir gün inşallah gök kubbede yerini almasını temenni ederim.
Sevgili Hasan Korkmazcan çalışıyor. Allah yardımcısı olsun. Ben bir Atatürk sevdalısıyım, bir Türkiye sevdalısıyım, ben o rüzgârlarla büyüdüm ve büyüyorum. Biraz evvel söylediğim gibi haramdan uzak yaşadık, Allah’lı bir dünyada var olmanın kutsiyeti içindeyiz. Yapılan araştırmalara göre  yüzde 28 insan tarafsız şu anda. Demek oluyor ki bir boşluk var, bir beklenti var. Sandığa gideceksiniz, gitmekle de kalmayacaksınız, dostlarınızı tutacaksınız sandığa getireceksiniz. Bu yüzde 28 sizin arkadaşlarınız, bunları sandığa getirin. Demokrasinin yolu madem sandıktan geçiyor, sandığa sahip olunuz.
Ben 46 seçimlerine Demokrat Parti’nin İzmir Kemalpaşa ilçesinden girdim. Pomak Köyü vardır, bir de Boşnaklar Köyü vardır. Ben o köyde seçime girdim. Köyün ağası geldi, ne yazıyorsunuz dedi, işte zabıt tutuyoruz dedik, yırt onu dedi. Yırttılar yaz oraya dedi 168 iştirak, 168 CHP. Döndü bana ‘ Halil Efendi’nin oğlu babana söyle benim ne dediğimi anlar o’ dedi.  Bir hafta sonra babam devlet memuruydu mahkeme başkâtibi tayini çıktı, gerekçe neydi biliyor musunuz?
Memurun oğlu demokrat olmaz. Ben oradan geliyorum hanımefendiler, beyefendiler. Şimdi sevgili Esat (Kıratlıoğlu) benim kardeşim, çok güzel şeyler söyledi, yolunuz aydınlık olsun. Yeni bir oluşumun içerisinde uğraşıyormuşsunuz, hayırlısı olsun. Ben sevgili Esat gibi sizlere sadece temennide bulunur, eksik olan veya ihtiyaç duyduğunuz fikirler olursa onlara da yardım ederiz. Onun dışında bizim aktif görev almamız, hele benim almam mümkün değildir. Ama sizi desteklemekten geri kalmayız.
Ya Erdem neden böyle söylüyorsun. 3 tane evladım var. Ne olur girersem biliyor musunuz? 3’ü de devlet memuru. Biz politikadan çocuklarımıza çok çektirdik. Parlamentonun içerisinde gerçek bir milletvekili olarak haysiyetinizle ayakta kalmak istediğiniz zaman çektiğiniz ıstırabın ne olduğunu bilir misiniz?. Fevkalade zor. Ne gündüzünüz var, ne de geceniz, ne yemek saati, ne de tatil. Hiç birisi yoktu. Biz öyleydik çünkü bizi delege seçiyordu. Biz genel başkanların karşısında takır takır konuşurduk. Şimdi konuşamazsınız ki. 50-60 halkın meclisidir.60-80 delegelerin meclisidir. 80’den sonraki mecliste genel başkanların meclisidir. Genel başkana karşı çıkamazsınız. Çıkarsanız kapıya konulursunuz ve bunun adı demokrasidir. Demokrasi düşündüğünüzü rahatça söylemektir. Dostoyevski harika bir roman yazmış. Diyorlar ki; Çar seni takdim edecek. Çar’ın huzuruna çıkıyor. Çar; ‘Dile benden ne dilersen.’ diyor. Dostoyevski; ‘Suallerime cevap.’ diyor. Öyleyse demokrasiyi yaşatmak istiyorsak, birey şaheserdir.
Kur’an baştan sona insandır. Bunları şunun için anlatıyorum, sevgili Hasan’ın ve sizlerin hepinizin yolunun aydınlık olmasını Cenab-ı Hakk’tan diliyorum. Size duamız eksik olmayacaktır, temennim eksik olmayacaktır,  sıkıştığınız anda tecrübelerimden yararlanmak istediğinizde amenna der destek veririm, başımın üzerinde yeriniz var.”

15 Kasım 2014 Cumartesi

YENİ BİR PARTİ UFUKTA, (DEMOKRATİK DEĞERLER HAREKETİ) HASAN KORKMAZCAN GELİYOR… BAYKAL VE ARINÇ'A DİKKAT!

YENİ BİR PARTİ UFUKTA, HASAN KORKMAZCAN GELİYOR…
BAYKAL VE ARINÇ'A DİKKAT!
Mehmet Necati GÜNGÖR
Yeni bir parti daha yolda…
Bu da Hasan Korkmazcan'ın partisi.
Bu gün yarın açıklanır.
Ciddi bir alternatif olmayınca pıtrak gibi partiler türüyor.
Ancak, hiç birisine şans tanınmıyor.
Hatta bunlara “pazarlık partileri” diyenler de var.
Açalım:
Seçimler yaklaştığında bu partilerin kurucuları, kendilerini parlamentoya taşıyabilecek pazarlıklarla meşreplerine uygun ana partilerde yer alabilirler.
Sağcılar MHP ile, solda olanlar CHP ile...
Hesapları bu olsa gerek.
Böyle bir uyanıklığa ana partiler yatar mı, biraz zor görünüyor. Bagajlarında yer yok gibi.
PARTİCİLİK OYUNU
“Particilik oyunu”dur, isteyen istediği parti ile oyalansın bakalım.
Biz, iktidarın ve ana muhalefetin durumuna bakalım:
Bir: 
ABD'nin Tayyip beyi artık istemediğine dair rivayetler bazı ABD mahfillerinde açıktan açığa dillendirilmeye başlandı.
İki: 
Davutoğlu formülü tutmadı. Anketlerde AKP'nin oy kaybına uğradığı görülüyor.
Üç: 
Saray AKP'yi fena vurdu. Hem Batı basınında, hem iç kamuoyunda tepki ve alay konusu.
ABD'nin hesabında CHP-MHP koalisyonu oluşturmak gibi bir projenin olduğu dillendiriliyor.
Mevcut durumla bunun olamayacağı da görülüyor.
MHP oylarında herhangi bir düşüş yok ama, CHP'nin içi karışık. Bu da sandığa yansıyacak gibi.
Dersim özrü CHP'yi epey karıştıracak.
Bu durum, CHP'nin aslına dönmesi yönündeki hareketlenmeleri daha ritimli hale getirebilir.
Tabii, akla ilk gelen Baykal.
“Tecrübesi ve milli duruşuyla Baykal bu günler için lazım” diyenlerin sayısı CHP içinde de, dışında da artıyor.
Baykal'ın yürüyüşüne dikkat! Yeniden partinin başına getirilebilir.
Yeni ve ani bir kurultayla...
Zira, CHP'de karnı guruldayanların sayısı bir hayli fazla.
“Guruldama” başlayınca “kurultay”lar toplanıyor.
Gelelim iktidar partisine:
Evet, Davutoğlu tutmadı.
Parti içinde Davutoğlu'na karşı homurdanmalar var.
Tayyip beyin bıraktığı boşluk önümüzdeki günler, ya da haftalarda daha büyük çalkantıları ortaya çıkarabilir.
Bunun işaretlerini “partinin vicdanı” diye tanımlanan Bülent Arınç'ın bazı beyanlarından anlıyoruz.
Arınç açıkça yolsuzluklara ve israfa, özellikle de bu devasa sarayın yapımına dokundurmalarda bulunuyor.
Bunlar, örtülü eleştiriler.
Niyet açığa çıktıkça, eleştirilerin dozu artabilir.
Sözün kısası; Davutoğlu ile olmadığını gören partinin ağır abisi liderliğe oynayabilir.
Ancak, burada da Tayyip bey faktörünü unutmamak gerek.
Arınça'a yol verir mi?
Bülent beyin omurgasını birkaç darbe ile eğik hale getiren de o değil miydi?
Bekleyip, göreceğiz.

12 Kasım 2014 Çarşamba

TÜRK DÜNYASI KURULTAYI 2014, “Türk Dünyası Kurultayı 2014” Afyon’da yapıldı

TÜRK DÜNYASI KURULTAYI 2014
“Türk Dünyası Kurultayı 2014” Afyon’da yapıldı
Türk insanı, Türk dünyasının derlenip toparlanmasının (adalet, huzur iklimi) ve dünya barışının teminatıdır. Türk Dünyasında alfabe birliğine ihtiyaç vardır.
HASAN
KORKMAZCAN
Millet Derneği tarafından düzenlenen “Türk Dünyası Kurultayı 2014” Afyonkarahisar da gerçekleştirildi. Kurultaya; Millet Partisi Genel Başkanı Aykut EDİBALİ, eski bakanlardan Halil Şıvgın, Prof. Dr. Abdülhaluk Çay, Prof. Dr. Enis Öksüz, TBMM eski Başkanvekillerinden Hasan Korkmazcan, Prof. Dr. Salih Aynural, Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu, Avrasya Dernekleri Genel Başkanı İsmail Cengiz, Türk Dünyası Derneklerinin temsilcileri ile kalabalık bir topluluk katıldılar.
Edibali, Türk Dünyasının Aksakallısı seçildi
Kurultayda Türk Dünyasının problemleri ve çözüm yolları üzerinde eski bakanlar, akademisyenler ve dernek temsilcileri tebliğlerini sunarken biran önce Türk dünyasının aralarındaki problemleri çözerek birlikte hareket etmeleri gerektiğini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin de Türk dünyasındaki gelişmelere daha duyarlı bir şekilde yaklaşmasını, problemlerin çözümü konusunda daha aktif rol üstlenmesi gerektiğini belirttiler. Kurultaya tebliğ sunan konuşmacılar Türk Dünyası konusunda hassas davranan ve kamuoyunun dikkatini Türk dünyası üzerine çekmek için gayret gösteren Millet Partisi Genel Başkanı Aykut Edibali’yi Türk Dünyasının aksakallısı olarak seçtiklerini ilan ettiler.
Kurultayda konuşan Edibali, Türk dünyasının meselesi Türkiye’nin meselesidir diyerek, Türk dünyasında yaşanan olaylara seyirci kalamayacağımızı işte, fikirde, düşüncede birlik sağlanarak Türk dünyasının İslam’a ve insanlığa hizmet için yeniden canlanması gerekmektedir. Adriyatikten Çin seddine kadar 21. Asır Türk asrı olacaktır. İnsanlığın huzur ve barış içinde yaşaması için Türk dünyasının önce problemlerini çözmesi sonra da hakimiyetini kurması gerekmektedir. Türk insanı Türk dünyasının derlenip toparlanmasının ve dünya barışının teminatıdır.
Türk gücü ortaya çıkmasın diye İran’da bölücü faaliyete müsaade edilmez
Prof. Dr. Salih Aynural Türk gücü ortaya çıkmasın diye İran’da bölücü faaliyete müsaade edilmediğini belirterek güçlü Türkiye’nin etki edeceği alanları misalleri ile anlatarak şunları söyledi:
Türk dünyası çok zengin ve geniş bir coğrafyadır. Maalesef bu coğrafyadaki geniş aile yeterince birbirlerini tanımamaktadırlar. Öyle bir imaj yaratıldı ki Türkiye’nin dışında bir Türk yok. Şu anda bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Güçlü bir Türkiye olduğu halde problemlerin çözüleceğine inanıyorum. Güçlü Türkiye’nin etkili olacağı alan Balkanlardan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Türkistan’a kadar geniş bir alanı kapsamaktadır.
Amerika ile İran birbirlerine düşman gibi gözükmektedirler. Ama masa altında müttefiktirler. Amerika İran’ın parçalanmasını istemez. Dikkat ederseniz İran’da bölücü bir faaliyet gözükmemektedir. Sözde biz müttefikiz İran ise düşman. İran orada denge unsurudur. İran parçalanırsa Balkanlardan Kafkasya’ya kadar Türk varlığı kendini hissettirecektir. Bunu istemezler. Bunun için de İran’da bölücü faaliyetlere müsaade etmezler. İran’da yüzde 45 Türk nüfus bulunaktadır. Kimse buna dikkat etmez.
Türkiye güçlendiği takdirde etki alanında bulunan coğrafyada birlik beraberliği meydana getirirse süper bir güç olacaktır. Bunu istemeyen güçler Türkiye’nin başına değişik belalar sarmaktadırlar. Provokasyona gelmeden birlik beraberliğimizi sağlamak gerekmektedir.
Doğu Türkistan’ı haritadan yok etmek istiyorlar
Doğu Türkistan’ı temsilen kurultayda konuşan temsilci 1949 yılında Çinlilerin nüfusu %3 iken bugün %45 olmuştur diyerek şunları söyledi: Doğu Türkistan 30 milyonun üzerinde nüfusa sahip olan bir yerdir. Bugün Çin işgali altındadır. Çin dilimizi değiştirmeye kalktı. Türklüğümüzü yok etmeye çalıştı. Ama Doğu Türkistanlılar buna izin vermeyecektir. Doğu Türkistan’ı haritadan yok etmek istiyorlar. Türklerin ikiden fazla çocuk yapmasına izin vermiyorlar. Çocuklar kaçak yollardan dağlarda Çin yönetiminden habersiz olarak dünyaya getirilmektedir. Yeni doğan bu çocuklara kimlik verilmemektedir. Eğitimden sağlığa hiçbir hakları yoktur. 18 yaşından küçüklerin camiye girmesi yasaktır. İslam’a uygun giyinen kadınların devlet kurumlarına girmesi yasaktır. Bir mahalleden diğer mahalleye giderken yetkililerden izin almak gerekmektedir.
Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı uygulamaların biran önce son bulması için yetkililerimizin harekete geçmesi gerekmektedir.
Suriye’de Türkiye’nin Garantörlüğünde özel kanton bölgeler oluşturulmalı
Suriye Türkmenleri adına konuşan Bekir Atacan Suriye nüfusunun %80’i Türk kökenlidir. Suriye İstiklal Marşının yazarı da bir Türk’tür diyerek Suriye’de yaşanan olayları değerlendirdi. Türklerin yoğun olduğu bölgelerde Türkiye’nin garantör olduğu özel kanton bölgelerin oluşmasını sağlamak gerekmektedir. Bunun sağlanması ile Türkiye’nin bölünmesi engellenecek ve bölgede Bağımsız Kürdistan’ın kurulması engellenmiş olacaktır.
Suriye Türkmenlerinin problemlerini anlatan dernek temsilcileri Suriye Türk dünyasının kanayan yarasıdır diyerek bize sahip çıkmazsanız gün gelecek orada bir Türk bulamayacaksınız dediler. Onlarca köyümüz katliama uğradı. Türk kamuoyuna orada yaşayan Türklerin derdini anlatamadık. Türkmenler 9 ay Türk sınırında bekletildiler. Kürtler ise 9 saat bekletildi. Bakan geldi onları karşıladı. Peşmergeye yapılan muamele maalesef Türkmenlere yapılmamaktadır.
Nogay Türkleri adına konuşan Veysel Demir 500 yıldır devletsiz yaşamaktayız diyerek esir Türklerin bir tek devleti vardır o da Türkiye Cumhuriyetidir. Esir Türklere ve Türk dünyasına yardımcı olmak üzere Türkiye Güçlü olmak zorundadır.
Bulgaristan’dan Türk kalmak için göç ettik
Bulgaristan Adalet Federasyonu Başkan Yardımcısı Nesrin Sipahi Kıratlı, Bulgaristan Türklerinin yaşadıkları problemleri dile getirerek şunları söyledi; Bulgaristan Balkanlardaki Türk nüfusunun yoğun olduğu bir ülkedir. 1972 yılında yaşanan göçü bugün hatırlatmak isterim. Bu göç milli ruhun göçüdür. Sadece Türk kalmak için göç ettik. Milli şuurumuz için göç ettik. Biz 1972 de iyi bir durumdayken, refah seviyemizin yüksek olduğu bir dönemde iken göç ettik. Türkiye’ye geldiğimiz zaman ekonomik sıkıntılar yaşadık. Türkiye’nin değerini burada yaşayanlar iyi bilmelidir. Unutmayalım ki gideceğimiz başka bir yer yoktur.
Türk Dünyasında alfabe birliğine ihtiyaç vardır
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı Türk milleti Allah’ın katında emanete sahip çıkmanın adıdır. İslam’a en büyük hizmeti yapan Müslüman Türk milletini anlamak için Kur’an’da ve Hadislerde ifade edilen mesajlar iyi anlaşılmalı ve iyi değerlendirilmelidir. Kur’an ve Hadisler iyi incelenirse Tük milleti daha iyi anlaşılır.
Prof. Dr. Enis Öksüz alfabe birliğine dikkat çekerek şunları söyledi: Türk dünyasında akılları birleştirip ortak aklı bulmak için alfabe birliğine ihtiyaç vardır. Bu bir zarurettir. Bunun kıymetini bilelim.
TBMM eski Başkanvekili Hasan Korkmazcan, Türkleri belli bir bölge sınırlandırmadan geniş açıdan değerlendirmek gerekir. Kurultayımız Dünya Türklüğünün kurultayıdır. Olaylara bu gözlükten bakmazsak dünyaya barış gelmez.
Sağlık eski bakanı Halil Şıvgın Türk dünyasını unutturmak, gizlemek ve yok etmek isteyen batılılar coğrafyamıza Orta Asya demektedirler. Bu oyuna gelmemek için Orta Asya yerine Büyük Türkistan tabirini kullanmalıyız. Türklerin Meskenova olarak isimlendirdiği yer bugün Moskova olmuştur. Otun bitkininin yetişmesine elverişli olmadığı için yeryaban dediğimiz yer Erivan olmuştur.
Milli bir dış siyasetimiz yok
Avrasya Dernekleri Genel Başkanı İsmail Cengiz yeraltı ve yer üstü kaynakları bakımından oldukça zengin 10 milyon kilometrekarelik geniş bir coğrafyamız var. Potansiyelimiz var. Ama bu potansiyele uygun milli bir dış siyasetimiz yok. Suriye’den kaçan, ülkesini savunmaktan aciz insanlara kucak açtık. Neden Suriye’den kaçan Türkmenlere sahip çıkmıyoruz? Suriyeli mültecilere bir kimlik kartı veriyoruz. Bununla tedavi olabiliyorlar. Ama halen Türkmenlere bu hak verilmiyor. Türkmenler yabancı muamelesi görüyor. Nasıl yezidilere, peşmergelere el uzatıyorsak Türkmen kardeşlerimize de el uzatmak insani bir görevdir.
1990’a kadar Türkiye’nin Türk dünyası politikası yoktu
Ortadoğu’nun İngiliz politikasının bir çocuğu olduğunu belirten Devlet eski bakanlarından Prof. Dr. Abdülhaluk Çay, Ortadoğu’da izlenen politikayı Birinci dünya harbinde İngiliz dış işleri bakanı belirlemiştir. Ürdün, Lüban, Suriye… kısaca körfez ülkelerinin bayrakları dahi o dönemde Ortadoğu politikasını belirleyen İngiliz bakan tarafından çizilmiştir.
1990’a kadar Türkiye’nin Türk dünyası politikası yoktu. 1944 yılında Türkiye’ye iltica eden 417 Azeri Türk’ü Sovyetlere iade edildiler. İade esnasında sınırın hemen öbür tarafında gözlerimizin önünde ilk iade edilenler kurşuna dizildiler. İadeyi gerçekleştiren komutan durumu Ankara’ya bildiriyor. İkinci grubu iade etmeyelim gözlerimizin önünde kurşuna dizdiler, dedi. Ama Ankara’nın cevabı derhal onları da iade edin oldu. İkinci grupta iade edilince gözlerimizin önünde onlarda sınırın öbür tarafında kurşuna dizildiler.
Alman ordusu tarafından esir alınan Türkler kendilerinin Türkiye’ye iade edilmelerini istediler. Almanlar ’da Türkiye’ye soralım isterlerse sizi oraya gönderelim dediler. Ankara bizim sizin elinizde bulunan vatandaşımız yok diyerek kabul etmediler. Türkiye o kardeşlerimizi kabul etmediği için onlar da Almanya’da idam edildiler. Türkiye’nin bir Türk dünyası ile ilgili politikası olsa idi bu acıları yaşamazdık.
Haber Tarihi: 12.11.2014 (http://www.milletdernegi.com/haber.php?haber=turk-dunyasi-kurultayi-2014&hno=158#sthash.P5Cqgcsn.dpbs)